Canimmm Cooocammm.....



Chicago'ya ilk geldiğimiz zamanlar.

Bir fundraising gecesine davet edildik.

Four Seasons Hotel'de, muhteşem bir gece.

Insanlar çok şık,  masalar çok zarif.

Rüya gibi bir gece...

Bizi davet eden doktorumuz şehir dışında olduğu için onun yakışıklı 10 yaşındaki oğlu ve eşi ile bir masaya yerlestirildik.

Masada çok hoş ciftler oturuyor. Doktorlar  ve eşleri olmalı onlarda. Merhabalaşıyoruz ama çok fazla konusamiyoruz. Müzik, yemek servisi, bizi daha çok kendi aramızda sohbete itiyor.

Nasıl mutluyum anlatamam size. Şıklığın, zerafetin, hoşluğun mum ışığında romantizmini yaşıyoruz.

Birazdan müthiş bir orkestra da sahne alıyor. O kadar mutluyum ki, Fatih de beni kırmiyor dansa kalkiyoruz,  yanimizdaki doktor aile ile de sohbet edemedik ama olsun birbirimize gulumsuyoruz.

Müzik coşuyor birazdan, biz yerimize oturuyoruz. Yaşları oldukça ilerlemişler de dahil Chicago'nun çok varlıklı çiftleri,  zerafet icinde Latin Dansları yapiyor.

Daldım yine ben, ne güzel bir gece, dans etmek ne güzel...

Keyifle müziği dinliyorum onları izliyorum.

Işte tam o an farkediyorum. Masamizdaki bir doktor beye yemeğini eşi yediriyor. Allah'ım ama bu çok komik. Doktor bey çok genç,  cok yakışıklı,  elleri de var gördüm. Nasıl yemeğini yiyemez,  şoktayim. Aslında hepimiz soktayiz. Bakmiyoruz, bakamiyoruz o tarafa.

Birazdan müzik kesiliyor, dev ekranda orada tedavisine para toplamak için bulundugumuz hastalık anlatiliyor.

İnsanın oto sistemini vuruyor.

Ellerden başlıyor.

Nasıl yani ellerden başlıyor !!!

O zaman masamizda oturan doktor değil,  ellerini kullanamiyor !

Aman Allah'im o zaman o da bir hasta !

Inanamiyorum doktor zannettigim bey, o çok genç bey, o biraz önce karisindan iki küçük çocukları olduğunu kısa sohbetimizde öğrendiğim bey çok hasta!

Bütün kolum kanadim kiriliyor. Tüm neşem sönüyor.  Burada bu gece uğruna para toplansin diye bulundugumuz hastalık bu kadar kotuymus meğer. Genç yaşlı dinlemeden herkesi vurabiliyor. Hem de, hem de aman Allah'ım biçilen ömür sonrasında yedi sekiz yıl.  Yani şimdi bu gencecik adamcagiz yedi sekiz yıl sonra öleceğini biliyor öyle mi...

Fatih'e bakamiyorum, ona böyle birşey olsa, masada yanimda oturan bu bayan kadar güçlü olabilir miyim bilmiyorum...

Elini tutuyorum Fatih'in masanın altından, nasıl sıkıyorum, nasıl cok hissetmek istiyorum o eli ellerimde anlatamam.

Fatih,  diyesim geliyor...Şimdi bu bey ölecek mi, öleceğini bilmek nasıl bir sey...Hem de vücudunun herbir parçasını kullanmayi gün ve gün birakarak...

Fatih, diyesim geliyor...Ya bizim başımıza gelse...Ya sana bana olsa...Biz ayni gucu bulabilecek miyiz...Fatih ne olur elimi bırakma...Çok korkuyorum...

Hiçbir şey soyleyemiyorum...Müthiş bir sessizlikle herkes ekranda hastalığı dinliyor...

Yutkunmak çok zor...O an farkediyorum, aslında salonda birçok hasta var bu bey gibi. Bütün masalara doktorları, hastaları,  bağış yapabilecekleri eşit dagitmislar...

Bizi davet eden doktorumuz malesef masada değil şehir dışına gitmek zorunda kaldı. Fakat o da ne, ekranda o var. Aman Allah'im bu hastalığa çare bulmaya çalışan iki laboratuvardan birinin başında o varmış!

Eeeee bu bizim doktorumuz, herkes alkisliyor,  Fatih ve ben buyuk bir gururla alkisliyoruz. Söylemesi ayıp bu bizim vatandaşımız, bu bizim kızımız,  bu bizim doktorumuz...Bravo...Bravo...

Birazdan açık arttirma ile bağışlar başlıyor.

Haydi diyorum içimden haydi zenginler alın şu sunulanlari...

Inanamazsiniz nasıl rakamlar telaffuz ediliyor.

O dansta çok iyi olan zenginler meğer yüce gonullulukde de bir numaraymis...

Aaaaa....o Bahama tatili bu fiyata gitti, eee çok iyiiiiii....

Woooowwwww....Cruise'e baksana ne çok odediler...Harika....

Uzakdoğu gezisi...Alsak mi Fatih....Tamam paramiz yok ama bak saglikliyiz...Mutlaka bir şey yapmaliyiz...Otur oturdugun yerde, fiyat çok yüksek bakışı atiyor...Olsun kredi kartı ile oderiz, cok sukur biz saglikliyiz...

Paralar deli gibi bagislanmaya başladıkca,  bir cilginlik yapacak kadar mutlu olduğumu hissetti Cocam, bu sefer elimdeki beyaz peceteyi acayip pahalli birseye kaldirmayayim diye o benim elimi sıkıyor ! :)

Sonlara yaklaştik,  yine yüksek bir fiyat, en azından bizim için yüksek bir fiyat.  Gozgoze geldik, ona da bu gece büyük bir hüzün verdi ki, yavaşça elimi birakiyor, biliyor bu gece bunu ben yapmasam uyuyamam.

Onun da gönül rızasını almış olmanın sevinci ile kaldiriyorum beyaz peceteyi havaya.

Cok sukur bizden de bir katkı oluyor.

Biraz Fatih'in basina buzlu su dokmus kadar yüksek bir meblağ ama olsun. :)

Zira gözlerimin içine yaptın yine yapacağını der gibi bakıyor ! :)

Tahmin ettiniz o çirkin hastalığın adını,  ALS...

Tedavisini geliştiren doktorumuz, Hande Ozdinler...

O gece başından aşağı bir kova su dokulmuscesine bağış yaptirdigim, Benim Canim Eşim, Fatih Yıldız...

Bir dediğimi iki etmeyen eşime sonsuz minnetle...

Nesrin Ergul Yıldız

New York- Ağustos 2014






Hiç yorum yok: