NF'den NAF'e......

NF gunleri.....

Hani askin bastan ayaga insani esir aldigi gunler....

Gorulen her parca kagida, isimlerinizin ilk harflerini yazma istegi....

NF' ler iste oyle basladi hayatimizda.

Zamanla birlesti bu iki harf !

Ozellikle, aksam ders calisirken yazilip, sabah elden verilen ask mektuplarinda...

Yillar sonra araya bir "A" girmis olsa da, gozler her nerede olursa olsun bu iki harfin birlikteligini tanidi bu yuzden.



Kimi zaman bir aracin plakasinda, kimi zaman bir posta kutusunda....

Ama hic yolda yururken, yerde oylesine belirivermesine rastlanmamisti !

Hem de birbirine yapisik, ayni bizimki gibi !

Cok komik!

Georgetown'un ilginc bir hediyesi diye, yanina "A' nin topu da konulup resmi cekildi....

"Askim" in "Ask" a daha karismadigi gunlerin hatirasi olarak.....





Yine cok sevilen koseye oturulup, cok okunan kitaplar karistirildi dun keyifle...

Icimi kemiren okuma istegi ile,

Beynimi kemiren tasinma psikolojisi arasinda kalakaldim bu gunlerde!

Zaman istiyorum zaman !

Hicbir seyi dusunmeden, ayarlamalar yapmadan, sadece kendimi okudugum kitaba verebilecek kadar...

Ama yok.

Olsaydi hic dusunmeden, Ken Follett'in "The Pillars of the Earth" kitabina baslardim.

Su siralar icinde kaybolmak istedigim hersey var onda cunku...

Edebi bir anlatimla suslenmis ilginc olaylar zinciri.

Tam bana gore.

En iyisi almak ve soguk Ankara gecelerine saklamak....

Evet evet kitap depolamak lazim....



Bizim Bicirik'a da depoluyoruz kitap.

Hazir ingilizce'de onemli bir seviyeye gelmisken,

Asla kopmasin diye....

Ama onun bugunlerdeki en buyuk tutkusu;

Takilar....

Ya yapiyor, eline ayak bilegine bagliyor ya da anneye aldirtiyor !

Tipki su Peace isaretimiz gibi !

Cuma gunu Annapolis'e Arjantinli arkadasim Maria'nin kizinin, okul islemleri icin hep beraber gittigimizde takildi bu kolye.




Navy Academy'i gezerken birara deniz subayi olmaya heveslenilse de,



Ben onun elleriyle cizdigi, olusturdugu, yarattigi seylerden daha cok keyif alacagina inaniyorum.

Umarim yaraticilik dolu bir meslegi olur.

Buna cok uygun cunku....



Her pazar sabahi zevkle kalkar kahvalti hazirlarim ama bazen birilerinin haydi disari gidelim kahvaltiya demesi muhtesem oluyormus !

Onceden arastirilip yer secilmis bile ustelik.

En iyi Pancake yapan yerler listesine bakilmis....

Ilk sirada bize cok yakin bir diner ( Amerikan tarzi bir restorant ) bulunmus.

Boyle tekliflere hayir demek olmaz,

Hizla duslarimizi alip ciktik yola.

Bu arada F.'den diner'larin neden bu kadar paril paril oldugunu da ogrendik tabii ki.

Her zamanki gibi okunmus, incelenmis !

Eskiden, ilk moda olduklarinda yani, otobusler restorant haline getirildigi icin,

Insanlarda onlari renkli, cicicli bicili sevdigi icin, o gelenek hala devam ediyormus.

Iste bu yuzden Icerisi parlak, metalik, isil isilmis yani....

Tipki disaridan goruntusundeki gibi....

Bir kez Miami'de kaldigimiz otelin yaninda yine bir diner'da yapmistik kahvaltimizi.

Bir filmin sahnesindeymisiz gibi hissetmistik.



Genel olarak Amerikan tarzi yemege , ozellikle kahvaltiya alisamadik denebilir aslinda,

Ozellikle diner' lardaki.

Koca koca sosisler, patates kizartmalari hem de en yaglisindan ve olmazsa olmaz scrambled eggs (yagda yumurta ) ; hafif zeytinyag kokulu domates ve feslegenin bas taci edildigi bizim kahvaltilarimizi aratiyor.

Akdeniz tarzi beslenmenin ustune yok.

Bu yuzdendir ki diner'lar ve diger Amerikan restorantlar tarafimizdan pek ragbet gormedi.

Fakat Cin, Japon ve Meksika mutfaklari o acigi kapadi.

Farkli lezzetde birseyler yemek istedigimiz zaman onlardan birine attik kendimizi,

Cok da keyif aldik.

Ayni zevki belki bu sefer yakalariz diye o sabah gittigimiz yer,

Her ne kadar goruntusu ile mutlu etse de, lezzet olarak maalesef sinifda kaldi.



Biz masamizin yanibasindaki 1950'lerden kalan muzik kutumuzla ilgilendik daha cok.

Kizimiza, cikarken birlikde gittigimiz ilk filmin "Pretty Woman" oldugunu soyledigimizden ve izlettirdigimizden beri,

Askim da bu filmi ve sarkisini cok seviyor.

Tabii ki, music box'dan secilen sarki da o oldu haliyle....

Bir kez daha dedik birbirimize bakip,

Nereden nereye.....


Benim icin bir baska hosluk,

Servisin 1950'lerden kalmasi.

Cay ve kahve icilen kupadan tutun da, sicak su kapina kadar hersey nostaljik.



Nostaljik olmayan tek sey sanirim Amerikalilar'in bugunlerde kullandiklari coca cola bardaklari.

Resmini cekmek zor, cunku baska masadaki insanlara "Pardon su surahi boyutundaki bardaginizi bir cekebilir miyim ?!" demeyi gerektiriyor.

Zira o sirada, hem de kahvalti sofrasinda o bardak bizim masada bulunmuyor !

Aman Allah'im o ne,

Tekrar doldurma fiyata dahil oldugu icin, bir ikincisi ve hatta bir ucuncusu iciliyor.

Gobegi ve o gobekle masadan kalkmak icin verilen cabayi gorunce,

Insan acima ve kizginlik arasi birsey yasiyor.

Sonlari hayir ola.....




Gelelim gecen hafta yapilan Luray Cavern gezisine.

A.'nin arkadasi T.'nin babasi aradi gecenlerde,

Siz hep T.'yi gezdiriyorsunuz,

Bu sefer A.'yi biz gezdirebilir miyiz diye....

Gidecekleri yerin en az bir saat mesafede oldugunu ogrenince,

Ne yapip edip kendimi de davet ettirdim,

Iyi ki de gitmisim !

Hem yuregim agzimda, balkonlarda onlari beklemek zorunda kalmadim,

Hem de gercekten muhtesem bir doga harikasina tanik oldum.



Hani su bildigimiz sarkit ve dikitler !

Suyun yeraltina sizarak olusturdugu milyonlarca yilla olusan guzellikler.

Ama olay Amerika'da gelistigi icin midir bilinmez,

(Herseyin buyugune duskunler cunku !!!)

En huuuugeeee'undan yani buyuguuuuuunden !

Oylesine ihtisamli ki,

Insanin akli durma asamasina geliyor.

Bereket insan beyni herseye cabuk inanip alisiyor da,

Korkulan basa gelmiyor.




Magarada en ilginc seylerden biri,

Su birikintisi sonucu olusan reflection !

Yukaridaki resimde yerden uzantilar gibi gorulen dikitler,

Aslinda suyun yansimasi sonucu olusan nefis bir gosteri.

Alttaki resimdeki olusuma "Perdeler " adi verilmis.

Hakikaten bir tiyatro sahnesinin perdeleri gibiler,

Sanki birazdan acilacaklar ve bir oyun baslayacakmis gibi.



Mutlaka gorulmesi lazim bir diger seyde, icerde bir Organ in olmasi.

Ugrasilip didinilmis ve bu sarkitlara bagli olarak akustik bir muzik aleti ( Organ) yerlestirilmis iceriye.

Zaman zaman dugun torenleri de gerceklesiyormus bu sayede.

Onlardan birine katilmak cok hos olurdu dogrusu.....



Her insanin dort element'den birine daha yakin olduguna inanirim ben.

Kimi su insanidir, kimi toprak; kimi hava, kimi ates....

Fakat benim suya mi, topraga mi daha yakin oldugum sanirim bilim adamlarinin incelemesi ile ancak anlasilabilir !

Neyim ben; macera dolu bir balik mi,

Gunes sever bir cilek mi....

Toprakdan mi,

Sudan mi....

Ikisini de cok seviyorum.

Ikisine de deli gibi aseriyorum zaman zaman,

Bir avuc topraga degmezse elim gunlerce,

Kuculup ufaliyorum tane tane,

Bir kasik olsun suda yuzmezsem,

Boguluyorum kimseler gormeden....

Bu el topraga degmeli,

Yuzumu yikamali soguk bir avuc su hergun hic degilse...



Eger olumden sonra tekrar dunyaya gelmek mumkunse,

Secimini bir agac olma dogrultusunda yaptigini defalarca soyleyen Sevgili Esim,

Ve ben, en cok bu toprakla hasir nesir olma konusunda anlasiyoruz belki de.

Birgun bahceli bir evimiz olur mu bilinmez ama olursa

O bahceye doyum olmayacagi kesin......



Cilek toplamaya gittik yine iki hafta once.

Boyle bir keyif olmaz demekle birlikde,

Artik yuksek cilek fiyatlarina hic kizmayacagim demek de gerekir.

Zira dunyanin en zor islerinden biri cilek toplamak.

Cok emek ve sabir istiyor !

Toplanan bir cimcik sey de hemencecik bitiveriyor....

Nasil bu kadar cabuk bitiyor anlasilir gibi degil !

Yoksa baba kiz topluyor da, anne gizli gizli mi yiyor !!!......


Oh Pretty Woman - Roy Orbison